Kimdir? Bulunuşuyla birlikte Türk dili tarihinin yeniden yazılmasını sağlayan
ve Türkçenin karanlıktaki pek çok konusunu aydınlatan Divanü
Lugati’t-Türk’ü bizlere kazandıran
Türklük biliminin (Türkoloji) kurucusu
Türk sözlükçülüğünün atası Kâşgarlı Mahmud’un hayatı hakkında ne yazık ki ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır.
Tarihsel kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanmayan
eserinde de kendisi hakkında pek fazla bilgi vermeyen Kâşgarlı
Mahmud’un soylu bir aileden geldiği ve çok iyi yetiştirilmiş bir
şehzade olduğu Divanü Lugati’t-Türk’te âdeta bilgi kırıntısı
niteliğindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Türklerin en güzel konuşanı
en açık anlatanı
en iyi eğitim göreni
soyca en köklüsü
en başarılı kargı atanı olmakla övünen Kâşgarlı Mahmud
Türk topluluklarının yaşadığı bütün şehirleri ve bölgeleri dolaştığını yazmaktadır.
Eserine alacağı söz varlığı konusunda tuttuğu yolu açıklarken verdiği
bilgilerden Kâşgarlı Mahmud’un Türkçenin söz varlığı üzerine çok
ayrıntılı bilgiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Döneminin Türk yazı
dillerini çok iyi bilmesi; Türk topluluklarından derlediği sözlerin
anlamlarına
türlerine
çeşitli özelliklerine vâkıf olmasının yanı sıra Türk dilinin eski söz varlığından da haberdar olması
Kâşgarlı Mahmud’un çok iyi bir dil öğrenimi gördüğünü ve kendisini yetiştirdiğini ortaya koymaktadır.
Nerede ve ne zaman doğmuştur?
Kâşgarlı Mahmud adıyla tanınsa da eserinde babasının Barsganlı olduğu
bilgisini vermesinden yola çıkılarak kendisinin de doğum yerinin
Barsgan olduğu düşünülmektedir. Eserinin hiçbir yerinde kendisini
Kâşgarî
el-Kâşgarî (Kâşgarlı) gibi sanlarla anmayan Mahmud’un buna karşılık sürekli olarak Kâşgar’ı havasıyla
suyuyla
doğasıyla övmesi; hakanın yaşadığı şehir olarak nitelemesi
Kâşgar çevresindeki Adıg
Kası
Opal gibi yerleşim birimlerini kendi ili diye anması
o dönemde bir kültür merkezi olan Kâşgar’da yetişmiş olması bu büyük dil bilgininin Kâşgarlı adıyla anılmasını sağlamıştır.
Babasının yurdu Barsgan’ın adını açıklarken bu adın Afrasiyab’ın oğlunun adından geldiğini
kurduğu şehre kendi adını verdiğini yazan Kâşgarlı Mahmud
babasının da memleketinin Barsgan olduğunu belirtmektedir. Barsgan’ın
tarihiyle ilgili farklı bir bilgiyi de değerlendiren Kâşgarlı Mahmud
bu adın Uygur kağanının Barsgan adındaki seyisinden geldiğini yazmaktadır. Rivayete göre seyis
havasını beğendiği bu bölgede atlarını yetiştirirmiş. Zamanla burası
bir yerleşim birimine dönüşünce de kendi adıyla anılır olmuştur.
Bir başka rivayete göre ise Kâşgarlı Mahmud
Kâşgar şehrinin güneybatısındaki Opal köyünde dünyaya gelmiştir.
Gerçekten de Divanü Lugati’t-Türk’teki bir kayıttan Kâşgarlı’nın Opal
sözünü
kendi ilinden bir köy olarak tanımladığını görüyoruz. Eser üzerinde
çalışanlarca Abul olarak okunan adın Opal olduğu daha sonra ortaya
çıkarılmıştır. Opal köyünü “Bizim ilde bir köy adı” sözleriyle anarak
Kâşgar’a olan mensubiyetini ifade eden Kâşgarlı Mahmud
buna karşın Opal’ı doğduğu yer olarak belirtmemiştir.
Ancak
Divanü Lugati’t-Türk’te “Bizim ilde bir köy adı”
“Bizim ilde bir yer adı” diye tanımladığı Adıg ve Kası’nın Opal yakınlarındaki yerleşim birimlerinden olması
Kâşgarlı Mahmud’un bu bölgeyle olan ilgisini açık bir biçimde ortaya koymaktadır.
Farklı görüşler bulunmakla birlikte 1008 yılında doğduğu kabul edilmektedir.
Nerede öğrenim gördü?
Kâşgarlı Mahmud
ilk öğrenimini gördüğü ve gençlik yıllarını geçirdiği Opal’da
Hamidiyye ve Saciyye medreselerinde tanınmış hocalardan ders almıştır.
Hocalarından biri
Divanü Lugati’t-Türk’te de adını andığı Şeyh İmam ez-Zahid Hüseyin bin Halef el-Kâşgari’dir.
Eserinin ilk sayfalarında kendisinden söz ederken babasının adının Hüseyin
dedesinin adının ise Muhammed olduğunu belirten Kâşgarlı Mahmud
daha sonra Uygur adının açıklamasını yaparken sözü atalarına getirir. Atalarına Hamîr dendiğini
bu adın amîr ‘emir’ sözüne dayandığını
Oğuzların amîr diyemediği için ön seste /h/ türemesi sonucunda
yaşanan bir ses değişikliği ile ailesinin Hamîr adıyla tanındığını
ifade eder.
Bu bilgilerden sonra Kâşgarlı Mahmud
atasının Türk illerini Sâmanoğullarından aldığını ve adına Hamîr Tegin dendiğini belirtir. Yazma nüshada bu adın yazımı
değişik okunuş biçimlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. El-Amîr Bahr Tekin
Beherkin
Bahir Tekin
Hamîr Tekin gibi farklı okuma önerileri bulunan bu adın aslında Nasr Tigin okunması gerektiği
bu kişinin Nasr İlig Han adıyla da tanınan Maveraünnehir ve Buhara fatihi Arslan İlig Nasr bin Ali olduğu kabul edilmektedir.
Daha sonra yapılan araştırmalar Kâşgarlı Mahmud’un soy kütüğü ile
ilgili farklı bilgileri ve ailesinin yaşadığı feci bir olayı ortaya
çıkarmıştır. Bu olaylar
Divanü Lugati’t-Türk gibi kapsamlı bir eserin nasıl hazırlandığı
konusunda karanlıkta kalan noktalar üzerine çeşitli yorumlar
yapılmasına yol açmıştır. On birinci yüzyıl koşullarında Kâşgarlı
Mahmud’u bütün Türk dünyasını dolaşarak Türk soylu halkların dili
edebiyatı ve kültürü üzerine yıllarca sürecek bir araştırma yapmaya yönelten gelişmeler
soy kütüğü üzerine yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmıştır.
Kâşgarlı Mahmud’un soy kütüğü
Soylu bir Türk ailesinden geldiğini belirten Kâşgarlı Mahmud’un
verdiği bu bilginin doğru olduğu ve Kâşgarlı’nın Doğu Karahanlı hanedanı
soyundan geldiği bilinmektedir. Kâşgarlı Mahmud’un soy kütüğü
İslam dinini seçen ilk Türk kağanı Abdülkerim Satuk Buğra Han’a
çıkmaktadır. 932 yılında Müslüman olan Karahanlı kağanı Abdülkerim
Satuk Buğra Han’ın oğlu Süleyman Han’dır. Onun oğlu Buhara fatihi
Ebü’l-Hasan Harun Kılıç Buğra Han’dır. Kılıç Buğra Han adıyla da
tanınan ve Sâmanoğullarının merkezi Buhara’yı 992 yılında ele geçiren
Ebü’l-Hasan Harun Kılıç Buğra Han bin Süleyman
Kâşgarlı Mahmud’un dedesinin dedesidir. Kılıç Buğra Han’ın oğlu Hotan
fatihi olan Yusuf Kadır Han bin Hasan Harun’dur. Onun oğlu ise Taraz
ve İsbicap hâkimi Muhammed Buğra Han bin Yusuf’tur. Onun oğlu olan
Şemsüddevle Arslan İlig unvanlı Barsgan emiri Hüseyin bin Muhammed
Çağrı Tigin de Kâşgarlı Mahmud’un babasıdır.
Annesinin Karahanlı ülkesinin tanınmış uleması Hoca Seyfeddin
Büzürgvar’ın kızı Bubi Rabia olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır.
Kanlı bir darbe…
Kâşgarlı Mahmud’un dedesi Karahanlı hükümdarı Muhammed Buğra Han bin Yusuf
1047 – 1048 yılları arasında on beş ay hüküm sürdükten sonra tahtını
büyük oğlu Hüseyin’e bırakma kararı almıştır. Ancak Muhammed Buğra
Han’ın ikinci bir eşi ve bu eşinden olma İbrahim bin Muhammed adında
bir oğlu daha vardır. Tahtın Hüseyin bin Muhammed Çağrı Tigin’e
yani Kâşgarlı Mahmud’un babasına bırakılmasını bir türlü kabullenemeyen ikinci eşi
tahta çıkış töreninin yapılacağı gün kanlı bir darbe planlar. Muhtemelen
tören yemeğine zehir karıştırtarak hanedanın birçok mensubunun yanı sıra kocası Muhammed Buğra Han’ı zehirler
kayınbiraderi Süleyman’ı boğdurtur. Bununla da yetinmeyip kocasının
ve kayınbiraderinin maiyetindeki pek çok kişiyi öldürtür ve bu kanlı
darbenin ardından oğlu İbrahim’i tahta çıkarır.
Babası hükümdarlığa
kendisi de şehzadeliğe hazırlanırken tahta çıkış töreninin bir kırıma dönüşmesi sonucunda Kâşgarlı Mahmud
ailesinin neredeyse tamamını kaybeder. Ancak bu kanlı darbeden
kendisi sağ olarak kurtulur. Yaşadığı faciadan sonra yalnız kalan
Kâşgarlı Mahmud’un bundan sonra yaşadıkları bilinmezlerin karanlığında
kalmaktadır.
Türk topluluklarının dil özelliklerini bol örnekle ayrıntılı bir biçimde ortaya koyan bir eserin hazırlanması
geniş bir malzeme toplanmasını gerektirmektedir. O günün koşullarında
böyle bir çalışmanın gerçekleştirilebilmesi için yıllarca sürecek bir
araştırma yapılması gereği göz önüne alındığında
Kâşgarlı Mahmud’un yaşadığı olayların ardından ülkesini terk ederek komşu Türk toplulukları arasında dolaştığı
böylece Türk lehçelerini ve ağızlarını yakından tanıdığı ve eseri
için malzeme topladığı düşüncesi doğruluk kazanmaktadır. Yalnızca dil
bilgisi özellikleriyle ilgili olarak değil
Türk dünyası hakkında verdiği bilgilerden bölgenin coğrafyasını da
yakından tanıdığı anlaşılmaktadır. Karşı görüşler olsa da bütün bunlar
Kâşgarlı Mahmud’un ülkesini terk ederek Türk dünyasını dolaştığı
Türk topluluklarının dili
edebiyatı
kültürü üzerine malzeme topladığı
böylece Divanü Lugati’t-Türk’ü yazdığı düşüncesiyle örtüşmektedir.
Kanlı bir darbeyle yönetime gelen üvey kardeş İbrahim’in saltanat
dönemi bir yıl kadar sürmüştür. Kendisini tanımayan Barsgan Emiri Yınal
Tigin’e karşı annesinin de kışkırtmasıyla savaş açan İbrahim
savaşı kaybettiği gibi canını da verir. Ailesini katledenlerin yok olmasından sonra taht mücadelesine girişmeyen
hatta o günlerde ülkesine de dönmeyen Kâşgarlı Mahmud’un kendisini Türk dili üzerine araştırmalara adadığı düşünülmektedir.
Kâşgarlı Mahmud’un atalarına Amîr ‘Emir’ dendiğini belirtmesi
soylu bir aileden geldiğini
Karahanlı hanedanına mensup olduğunu göstermektedir. Karahanlı
soyundan gelişinin bir başka kanıtı da Divanü Lugati’t-Türk’te Terken
Hatun’a yazıldığı belirtilen övgü şiiridir.
Terken Katun kutıŋa tegür mendin koşug
Aygıl siziŋ tapugçı ötnür yaŋı tapug
Terken Hatun katına sun benden bir şiir
De ‘Hizmetkârınız umar yeni hizmetler’
Tutçı yagar bulıtı altun tamar arıg
Aksa anıng akını kandı mening kanıg
Bulutu hep (ihsan) yağdırır saf altın damlar
Aksa onun (ihsan) seli bana doğru
sevincim (sonsuz olur) ve muradıma ermiş (olurum)
Urmış ajun busugın kılmış anı balıg
Em sem angar tilenip sizde bulur yakıg
Kurmuş dünya pususunu
kılmış onu yaralı
İlaç çare arayıp sizde bulur yakıyı
Bütün bu bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda Karahanlı hanedanının
soy kütüğü içerisinde Kâşgarlı Mahmud’un soy ağacı şöyle
oluşturulmaktadır:
Kâşgar’dan Bağdat’a Halife’nin huzuruna…
Bağdat’tan Opal köyüne…
Kâşgarlı Mahmud’un babasını ve ailesini kaybetmesinden sonraki hayatı
ile ilgili olarak birtakım söylencelerin oluştuğu görülür. 1057 yılında
yaşanan kanlı darbeden sonra kırk dokuz yaşında Pamir Dağları’ndaki
sarp Muk geçidini aşıp ülkesinin sınırları dışına çıkan Kâşgarlı Mahmud
Türkistan bölgesini adım adım dolaşarak Türk toplulukları arasında
yaşamaya başlamıştır. Karşılaştığı her Türk topluluğunun konuşması
ilgisini çekmiş
duyduğu sözcükleri kaydetmiş
sözlü edebiyat ürünlerini derlemiştir. İran ve Irak’a gittiği
Arapça
Farsça ve Rumca öğrendiği
medreselerde hocalık yaptığı ileri sürülmektedir. Türk topluluklarının dili
edebiyatı
yaşayışı ve âdetleri üzerine yirmi yıla yakın malzeme topladıktan sonra 1072 yılında Bağdat’a gelmiş
daha önce yazmaya başladığı eserini burada tamamlamıştır.
Halife Muktedî Biemrillah’a armağan ettiği eserini Halife’nin kendisine sunduğunu belirten Kâşgarlı Mahmud
Divanü Lugati’t-Türk’ün daha ilk satırlarında bu durumu şu sözlerle anlatır:
Bana sonsuz bir ün
bitmez tükenmez bir kaynak sağlaması dileğiyle bu kitabı yazdım ve
Tanrı’ya sığınarak adını Divanü Lugati’t-Türk koydum. Kutsal
Peygamber’in postunda oturan
Haşimî soyundan ve Abbasoğullarından gelen
Tanrı’nın halifesi Ebü’l-Kasım Abdullah ibn Muhammedü’l-Muktedi Biemrillah katına armağan ettim.
Bu ifadeyi farklı yorumlayanlar
Kâşgarlı’nın eserini Halife’nin oğluna sunduğu görüşünü ileri
sürmektedirler. Ancak anılan künyenin ve adın Halife Muktedi
Biemrillah’a ait olduğu ortaya konulmuştur. Öte yandan on dokuz yaşında
halife ilan edilen Muktedi Biemrillah’ın halifeliğinin ikinci yılında
yani yirmi bir yaşındayken kitap sunulacak yaşta çocuk sahibi
olamayacağı da göz önünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte her iki
görüş de Kâşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk’ü yazarken veya
yazdıktan sonra Bağdat’a geldiği ve eserini burada Halife’nin katına
sunduğu bilgisini doğrulamaktadır.
Kâşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk dışında bir de Türk dil
bilgisi kitabı yazdığını bilmekteyiz. Bazı konuları dil bilgisi kitabı
Kitabü Cevahiri’n-Nahv fi Lugati’t-Türk’te ayrıntılı bir biçimde
anlattığını yazar. Türk dil bilgisi ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler
içerdiğini sandığımız bu kitap ne yazık ki günümüze ulaşmamıştır.
Bu iki eseri dışında bir başka eseri olup olmadığını da bilemediğimiz
Kâşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk’ü Halife’ye sunmasından sonraki
hayatıyla ilgili bilgiler de ne yazık ki birbiriyle çelişmektedir.
Bağdat’tan ülkesine dönüp dönmediği
döndüyse ne zaman döndüğü
daha sonra nerede yaşadığı konusunda tarihsel kaynaklarda bilgi
bulunmamakla birlikte yöresel söylencelerden yararlanarak Kâşgarlı
Mahmud’un 1080 yılında Bağdat’tan ülkesine döndüğü
Kâşgar yakınlarındaki Opal köyüne yerleştiği
burada kurduğu Mahmudiye Medresesinde on yıl müderrislik yaptıktan
sonra 1090 yılında doksan yedi yaşındayken öldüğü ileri sürülmektedir.
Eserini yazıp Halife’ye sunduktan sonra Kâşgar’a dönen Kâşgarlı
Mahmud’un Opal köyüne yerleşmesinin sebebi; çocukluğunu ve gençlik
yıllarını geçirdiği
ilk öğrenimini gördüğü köyde son yıllarını yaşama ve burada toprağa
verilme arzusuyla açıklanabilir. Ömrünün son yıllarında kendisine yurt
edineceği bu köyün adını eserine aldığına göre Opal köyünün Kâşgarlı
Mahmud’un hayatında önemli bir yeri olmalıdır. Ancak ne yazık ki
kaynaklarda başkaca bir bilgi bulunmadığından Kâşgarlı Mahmud ile Opal
köyü arasındaki bağlantı yoruma açıktır.
Opal köyüne yerleşmesi ve buradaki son yılları ile ilgili bilgileri
doğrulayan bir başka söylenceye göre Kâşgarlı Mahmud’un ¤¤¤¤en dokuz
yaşında Kâşgar’a geldikten sonra sekiz yıl medresede hocalık yaptığı
doksan yedi yaşında öldüğü ve Opal köyündeki medresesinin yakınındaki
mezarlığa gömüldüğü anlatılmaktadır. Hemen hemen aynı bilgileri
tekrarlayan başka söylencelerde Kâşgarlı Mahmud’un 1105
hatta 1126 yılında öldüğü anlatılır.
Nitekim yakın zamanda Kâşgarlı Mahmud’un mezarı olduğuna inanılan ve
üstüne bir türbe yapılarak onarılan mezarın üzerine Mahmud Kaşkari
kabrisi ‘Kâşgarlı Mahmud kabri’ yazılarak doğum yılının 1008 ölüm
yılının ise 1105 olduğu belirtilmiştir.
Opal köyündeki mezarın Kâşgarlı Mahmud’a ait olduğu geç dönem
kaynaklarında da dile getirilmektedir. Daha önceden Kâşgarlı Mahmud’un
türbesinde bulunan ve 1791 yılında yazıldığı kaydedilen Tezkire-i
Hazret-i Molla adındaki yazma eserden edinilen bilgiye göre Kâşgarlı
Mahmud
Bağdat’tan ülkesine dönüşünden sonra sekiz yıl müderrislik yapmış
doksan yedi yaşındayken Hicri 477 (Miladi 1084/1085) yılında ölmüştür.
Yine Opal köyündeki türbeye vakfedilmiş olan yazma bir Mesnevî
nüshasının son sayfalarında bulunan ve Kâşgar Şeriye Mahkemesi kadısı
tarafından mühürlenen 14 Recep 1252 (21 Ekim 1836) tarihli vakıf
senedinde
o bölgedeki halkın eskiden beri Hazret-i Mollam Şemseddin adıyla bir
evliya olarak tanıdığı kişinin aslında Kâşgarlı Mahmud olduğu
belirtilmektedir. Yıllar öncesine uzanan bir inancın devamı olarak
halkın kutsal bir ziyaret yeri kabul ettiği türbede yatan kişinin
Kâşgarlı Mahmud olduğu neredeyse kesinlik kazanmıştır.