19. yüzyılın başlarında Dresden’de bulunmuş olan Dede Korkut yazması
“Kitâb-ı Dedem Korkud Alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân” adını taşır; “Oğuz
boyunun diliyle Dedem Korkud Kitabı” demektir. 20. yüzyılın
ortalarında Vatikan’da bulunmuş olan yazmanın adı ise “Hikâyet-i
Oğuznâme
Kazan Beğ ve Gayrı”dır; “Oğuzname hikâyesi
Kazan Bey ve diğerleri” demektir. Dresden nüshası bir giriş ve 12
destanî hikâyeden oluşur. Vatikan nüshasında ise girişle birlikte
sadece 6 destanî hikâye vardır. Bu nüshadaki giriş ve destanî hikâyeler
Dresden nüshasında bulunanlardan farklı değildir. O hâlde Dede Korkut
mirasından yazma olarak elimizde bir giriş ve 12 destanî hikâye
bulunmaktadır. Destanî hikâyelerin her biri Dresden nüshasında “boy”
olarak adlandırılmaktadır; bu bakımdan ben de yazımda bu özel terimi
kullanacağım.
Biri eksik de olsa iki yazma hâlinde elimize ulaşan 12 boyun
15. yüzyılda Doğu ve Güney-Doğu Anadolu ile Azerbaycan coğrafyasına
hâkim olan Akkoyunlular zamanında son şeklini aldığı ve Osmanlıların
Anadolu’nun Doğu ve Güney-Doğusuna hâkim olduğu 16. yüzyılda yazıya
geçirildiği düşüncesindeyim. Oğuzların tarihini yazan ve Dede Korkut
kitabını Oğuz Türklerinin millî destanı kabul eden Türk tarihçisi Faruk
Sümer; yazmalarda geçen alay
gönder gibi sadece Osmanlılara ait askerî terimlerden dolayı eldeki
yazmaların 16. yüzyıldan önce yazıya geçirilmiş olamayacağı
fikrindedir. Boyların coğrafyası Doğu ve Güney-Doğu Anadolu ile
Azerbaycan sahasıdır ve bu bölge 16. yüzyılda Osmanlıların eline
geçmiştir. Esasen eserin giriş bölümünün başında yer alan “Korkut Ata
ayıtdı: Â0ır zamanda 0anlık girü kayıya dege
kimsene ellerinden almaya
â0ır zaman olup kıyâmat kopınça. Bu didügi Osman neslidür
işde sürilüp gideyorır.” ifadeleri
eserin Osmanlılar zamanında ve Osmanlı toprağında istinsah edildiği
konusunda bence herhangi bir şüpheye yer bırakmıyor. Ancak Dede Korkut
coğrafyası
Osmanlılardan önce Akkoyunluların elindeydi ve bence boyların
elimizdeki nüshalarda görülen son biçimi alması Akkoyunlular zamanında
yani 15. yüzyılın ikinci yarısında olmuştur. Akkoyunlular kendilerini
Oğuzların Bayındır boyundan kabul ediyorlardı ve bundan dolayı
aktif bir kahraman olmadığı hâlde Bayındır Han eserde en muteber mevkie çıkarılmıştı.
Dede Korkut kitabının 15. yüzyılda
Akkoyunlular zamanında aldığı son biçimi
bugüne ulaşan iki yazmaya dayanarak şöyle anlatabiliriz.
Giriş bir yana bırakılırsa kitap
konuları bakımından birbirinden bağımsız
“boy” adı verilen 12 destanî hikâyeden oluşur. 12 boyun her biri
bir veya iki kahraman üzerine kurulmuştur; ancak gerek bir boyun esas kahramanları
gerek yardımcı kahramanları
diğer boylarda da geçer ve bir boydaki yardımcı kahraman diğer boyda
esas kahraman olabilir. Böylece esas kahramanın üzerine kurulmuş
bulunan vak’a itibarıyla bağımsız olan boylar
ortak kahramanlarla birbirine bağlanmış olur. Kahramanların başı Salur Kazandır ve dört boy
Salur Kazan veya oğlu Uruz üzerine kurulmuştur. Diğer kahramanlar
Salur Kazan’ın beyleri ve arkadaşlarıdır. Bayındır Han ise Salur’un da
bağlı olduğu hükümdardır; fakat olaylara aktif olarak karışmaz. 12
boydan 9’unda Salur Kazan ve arkadaşları geçer; 3 boyda ise onları
göremeyiz. Fakat 12 boyun hepsinde de Dede Korkut vardır. Dede
Korkut’un boylardaki esas işlevi kopuz çalarak boy boylaması
soy soylamasıdır. Boyların anlatılmasına boy boylamak
boylar içindeki manzum kısımlara soy
soyları kopuz eşliğinde belli bir melodiyle okumaya ise soy soylamak denir. Dede Korkut her boyun sonunda boy boylar
soy soylar; kahramanlara dua eder ve bazen onlara ad verir. Dede Korkut’un birkaç boyda
müşkül işleri halletmek için ortaya çıktığı da olur. Şu hâlde Dede Korkut
12 boyu birbirine bağlayan ve boyları düzenleyip anlatan ortak
kahramandır. Başta yer alan giriş bölümü de eserin bütünlük
kazanmasında rol oynar.
Kısaca anlatmaya çalıştığım bu son biçim öyle bir “form”dur ki hem her boy
bağımsız bir eser gibi tek başına ele alınabilir; hem de 12 boy bir bütünlük içinde tek bir eser kabul edilebilir.
“Dede Korkut mirası” derken ben
bir yandan bu “son biçim”in oluştuğu zamandan daha sonraki yüzyıllara
kalan mirası kastediyorum; bir yandan da bu “son biçim”in daha önceki
dönemlerden kalan bir miras olduğunu düşünüyorum.
Önce birinci noktaya bakalım: Sonraki yüzyıllara Dede Korkut’tan kalan
miras nedir? Burada şunu belirtmeliyim ki sonraki yüzyıllara kalan
miras
mutlaka yukarıda anlattığım “son biçim”den çıkmış olmayabilir. Başka
Türk coğrafyalarında daha önceki dönemlerden kalmış rivayetler de
bulunmaktadır.
Dede Korkut ve eserdeki beylerle ilgili rivayetler
daha sonraki bazı yazılı kaynaklarda da küçük parçalar veya atıflar
hâlinde görülür. 3. Murad zamanında Bayburtlu Osman’ın yazdığı
“Tevârîh-i Cedîd-i Mir’ât-ı Cihan”da
1597’de yazılan Şerefnâme’de
17. yüzyıla ait Evliya Çelebi seyahatnamesinde
Ebülgazi Bahadır Han tarafından 1660’ta yazılan Şecere-i Terâkime’de
1672’de yazılan Arapça Müneccimbaşı tarihinde
yine 17. yüzyılda Buharalı Hafız Derviş Ali Çengî tarafından yazılan Tuhfetü’s-Sürûr adlı Farsça eserde
bazı Bektaşî velâyet-namelerinde ve Kul Ata adlı Azeri şairin Leylâ Mecnun mesnevisinde bazen birer ikişer cümlelik
bazen yarım sayfaya varan uzunlukta Dede Korkut ve beyleriyle ilgili
rivayetler vardır. Şecere-i Terakime’de ise Dede Korkut kahramanları
ve özellikle Salur Kazan’la ilgili rivayetler bir hayli hacimlidir.
20. yüzyıl sözlü geleneğinde Dede Korkut boylarının en canlı olarak
yaşadığı yer Türkmenistandır. Yüzyılın ortalarında Ata Rahmanov’un
derlediği metinler el yazmaları hâlinde Türkmenistan’ın Kol Yazmaları
Enstitüsü’nde saklanmaktadır. Ayrıca Nurmırat Esenmıradov’un derlediği
iki metin de vardır. Bu metinler 1980’lerin sonundan itibaren
Türkmenistan’da yayımlanmaya başlamıştır.
Ata Rahmanov’un derlemelerinden anlaşıldığına göre Dede Korkut
kitabındaki 12 boydan 7’si Türkmenistan sözlü geleneğinde 20. yüzyıla
kadar ulaşmıştır. Bunlar Iza berilediren Nesilsiz (Dirse Han oğlu Boğaç
Han boyu)
Makav (Deli Dumrul boyu)
Yekegöz (Basat’ın Tepegöz’ü öldürdüğü boy)
Töreli Bey (Kan Turalı boyu)
Bamsım Birek (Bamsı Beyrek boyu)
Salır (Salur Kazan’ı oğlu Uruz’un tutsaklıktan çıkardığı boy)
Imra (Begil oğlu Emren boyu) adlı hikâyelerdir. Bu hikâyelerde
farklılıklar olsa da Dede Korkut yazmalarındaki boyların konuları temel
olarak korunmuştur; hatta kahramanların adları da küçük
değişikliklerle aynı kalmıştır.
Ata Rahmanov’un derlediği üç hikâye ile Nurmırat Esenmıradov’un
derlediği iki hikâye Dede Korkut kitabında yoktur. Bunlar İgdir
Dışoğuzların Gever Hanlıkına Karşı Köreşi
Oğuzların Melâllaşmakı
Tekemuhammet
Salır Gazan ve İtemcek Hekâyası’dır. Dede Korkut kitabındaki 12 boy
bu 5 hikâye ile 17’ye çıkmaktadır.
Dede Korkut kitabındaki üç boy
Azerbaycan
Anadolu ve Balkanlar coğrafyasında
sözlü gelenekte masallaşmış olarak yaşamaya devam etmektedir.
Bunlardan en yaygını Bamsı Beyrek boyunun Bey Böyrek adıyla söylenen
masallaşmış biçimidir. Bu masalın Azerbaycan’dan; Anadolu’nun Trabzon
Bayburt
Erzurum
Erzincan
Urfa
Kilis
Kahraman Maraş
Sivas
Yozgat
Amasya
Sinop
Bartın
Zonguldak
Kırşehir
Kayseri
Konya
Osmaniye
Afyon
Eskişehir
Kütahya
İstanbul şehirlerinden derlenmiş varyantları vardır. Masalın 1791’de
yazıya geçirilmiş eksik bir varyantı ise Türk Dil Kurumu
Kütüphanesinde saklanmaktadır. Aynı masalın 1730-31 tarihli tam bir
nüshası ise Mısır’da bulunmuştur.
Masallaşmış olan ikinci boy Tepegöz boyudur. Bu masalın da Azerbaycan’dan; Iğdır
Posof
Bayburt
Erzurum
Siirt
Yozgat
Kastamonu
Çorum
Çankırı
Ankara
Konya
Aydın
İstanbul
Kırklareli şehirlerinden ve Dobruca’dan derlenmiş varyantları vardır.
Üçüncü olarak Deli Dumrul boyunun masallaşmış varyantları Tokat
Konya
Antalya
Bolvadin ve Üsküp’ten derlenmiştir.
Ferruh Arsunar’ın 1962’de Gaziantep’ten yaptığı bir derleme ise çok
ilgi çekicidir. Salur Kazan’ın evinin yağmalandığı boyun bir özeti gibi
olan hikâyede kahramanlar birbirine karışmış olmakla beraber
Türkmenistan’daki rivayetlerde olduğu gibi temel konu aynıdır.
Azerbaycan
Türkmenistan ve Kazakistan’da sözlü gelenekten derlenen bir rivayet
ise doğrudan doğruya Dede Korkut’un kendisiyle ilgilidir. Bu
rivayetlere göre Korkut Ata
Azrail’den kaçmak ve ölümden kurtulmak ister; nereye giderse kabrinin kazıldığını görür ve sonunda ölür.
Özbeklerde Alpamış
Kazak ve Karakalpaklarda Alpamıs
Başkurtlarda Alpamışa
Tatarlarda Alıpmemşen ve Altay Türklerinde Alıp Mamaş olarak yaşayan
destan; birçok araştırıcıya göre Dede Korkut kitabındaki Bamsı Beyrek
boyu ile ilgilidir. Dolayısıyla bu destanı da Dede Korkut mirası
olarak düşünebiliriz. Böylece Dede Korkut mirasının Balkanlardan
Altaylara kadar uzanan Türk dünyasında yayılmış olduğunu görüyoruz.
Dede Korkut kitabının daha önceki dönemlerden kalan bir miras olduğu konusuna gelince:
Bilindiği üzere 14. yüzyılın başında yazılan Câmiü’t-Tevârîh’teki
“Târîh-i Oğuzân ve Türkân” bölümü Oğuz destanıyla ilgili en geniş
rivayetlerin yer aldığı bir kaynaktır. İşte bu kaynakta Dede Korkut’tan
akıllı
bilgili
keramet sahibi ve hakkında pek çok hikâye anlatılan bir şahıs olarak bahsedilmekte
ayrıca Tuman Han’a ad verdiği belirtilmektedir. Memlûk tarihçisi
Aybeg ed- Devâdârî’nin yine 14. yüzyılın başlarına ait Dürerü’t- Tican
adlı eserinde Türklerin elden ele dolaştırdıkları iki kitap olduğu
bu kitaplardan birinin Oğuzname adını taşıdığı kaydedilir. Oğuzname
hakkında verilen kısa bilgiye göre bu kitap Oğuzların başlangıçlarını
ilk hükümdarlarını ve onun adının Oğuz olduğunu anlatır; içinde
acayip hikâyeler vardır. Bu hikâyelerden birisi olarak Tepegöz
hikâyesinin özeti de Devâdârî’nin eserinde verilir.
Gerek Devâdârî’nin
gerek Reşideddin’in kayıtları bize
14. yüzyılın başında Dede Korkut’la ilgili rivayetlerin yaygın olduğunu
hatta Devâdârî’ye göre bunların Oğuzname adlı bir kitapta
toplandığını ve bu kitabın Türk boyları arasında elden ele dolaştığını
gösteriyor. Bu durumda 15. yüzyılda son biçimini alan
16. yüzyılda yazıya geçirilen
20. yüzyılda da sözlü gelenekte yaşayan Dede Korkut boylarının en geç
13. yüzyılda kitap hâline gelen bir Oğuzname’de toplandığını ve Dede
Korkut hikâyelerinin aslında Oğuz Kağan Destanından kalan bir miras
olduğunu söyleyebiliriz.
Bu miras artık çağdaş san’at eserlerinde; şiirde
tiyatroda
sinemada yaşamaya devam etmektedir. Kuzey ve Güney Azerbaycan ile Türkiye’de Dede Korkut’tan kaynaklanan şiirler
poemalar
tiyatrolar yazılmış; filmler ve çizgi filmler çevrilmiştir. Hiç
şüphesiz Dede Korkut mirası bütün Türk dünyasında yarınki nesilleri de
beslemeye devam edecektir..